Bir çiftlikte beraber, iki eşek yaşarmış; Birisi çok mülâyim, biri biraz kaşarmış... Yük olunca, uyanık, hasta olup yatarken; Çalışırmış diğeri, çamurlara batarken...
Günler böyle geçermiş, geceler yorgun, argın; Uyanık olan var ya, bir barışır, bir dargın... Bir gün "kaçalım" demiş, "okumak istiyorum; Hayatımı renklerle dokumak istiyorum"...
Söz kesmişler geceden, "şurada buluşalım; Kimselere duyurma, yatmadan konuşalım"... Mülayim "olur" demiş, eşek ama tertemiz; Uyanık ya diğeri, hem besili, hem semiz...
"Köşede buluşalım, sahip vakti kurmadan; Sırtımıza semeri, haydi diye vurmadan"... "Tamam" demiş mülâyim, "sen ne dersen o olsun; Özgürlüğe kavuşmak, yeter ki erken olsun"...
Dere-tepe demeden, yürümüşler aç-susuz; İki gün geçmiş böyle, geceleri uykusuz... Derken şehir görünmüş, gülmeye başlamışlar; Anırmak âdettendir, bağırmış, bağırmışlar...
Uyanık olan var ya, hani okumak diyen; Üstüne semerleri, smokin diye giyen; Okulu gördüğünde, havalara uçmalı; Öğrenci oluyorum, gülücükler saçmalı....
"Beni ararsan eğer, evim artık burası; Okulumu gördün mü, işte aha şurası"... "Peki" demiş mülayim "ben nereye gideyim; Tek başıma burada, ben ne haltlar edeyim"...
"Ben karışmam" diyerek uyanık kaşı çatmış; Eşeklik damarıyla hemen çamura yatmış... "Bundan gayrı kim semer vuracak ki sırtıma; Okumuş eşek oldum, haber verin ırkıma"...
Mülâyim usul usul yandıkça sönüyormuş; Karar vermiş ne yapsın, köyüne dönüyormuş... "Gideyim bari" demiş, "orda karnım doyardı; Hiç kimseler bilmemiş, yoksa sahip duyardı"...
"Ben eşeğim arkadaş, yük taşırım işim bu; Uzun kulak bir kuyruk, malum olan cisim bu"... Ne olduğunu bilmek, günah mıdır, suç mudur; ? Eşeğe eşek demek, siz söyleyin güç müdür...
Usul usul basarak, ahırına girince; Derin bir nefes almış, muradına erince... "İsterse çalışırım, sahibim gündüz-gece; Yeter ki küfür bitsin, sona ersin işkence"...
Çalışmaya başlamış, mülâyim ya, mutluymuş; Her geçen gün yarından, mutlaka umutluymuş... "Acep" demiş "bizim şu talebe okuyor mu? Renkli renkli iplerle, hayaller dokuyor mu"?
"Aman" demiş "bana ne, geri dönüp gelseydi; Benim gibi düşünüp, muradına erseydi... Yoruldum yere düştüm, o benimle durdu mu? Aç kaldım, bir gün bile, gelip halim sordu mu"?
"Okumak acep onu, hangi şekle koyacak; Arpadan, ottan başka, yemekle mi doyacak... Yaratırken Rahmanım, türlü türlü yaratmış; Hakikati, doğruyu, suret suret aratmış"...
"İnsanı var insandır, benziyor mu bize bak; Yürürken bıraktığın, yerde duran ize bak... Ben bu cahil halimle, bak neler biliyorum; Sen de öğren bunları, hayattan diliyorum"...
Epey zaman geçince, yoldan biri görünmüş; Her yeri yara – bere- belli yerde sürünmüş... Sormuş mülayim olan, "haydi söyle, ne oldu; O güzel gözlerine, neden böyle yaş doldu"...
"Sorma" demiş uyanık, "hep çalıştım yatmadım; Eşekliği arkadaş, hiç hesaba katmadım... Atlar gibi yürüdüm, katır gibi dip diri; Yakamdan akıyormuş, eşekliğin tüm kiri"...
"Hadi ordan!" diyerek, iyice bir sövdüler; "Eşeklik ediyorsun" diyerek de dövdüler... "Dedim ki ben okudum, artık eşek değilim; Kıvırtamam her zaman, öyle köçek değilim"...
"Çeşit çeşit yemekler yemeyi istiyordum; Anırmaktan başka ses demeyi istiyordum... Ne kadar bağırsam da bir anlayan olmadı; Eşekten başka yere beni koyan olmadı"...
"Kolay olan arkadaş, gönlümüzü avutmak; Zor olansa âlemde, eşekliği unutmak... Yıllar yılı rahatta, sefasını sürdünüz; Eşeklik ne demekmiş, cinsinizden gördünüz"...
Daha sözün çoğunu yazamadım buraya; İşiniz kalmış sizin, ya yazı ya turaya... Eğitim cehaleti götürür sâfi kalır; Oku ömrün boyunca, eşeklik bâki kalır...